29 Mayıs 2010 Cumartesi

Devekuşu Hüneri

İlginç bir resme denk geldim az önce. Rivayete göre 9 yaşında bir çocuk resmetmiş bunu, “Her özgürlüğün içinde bir tutsaklık vardır.” demeyi de ihmal etmemiş. Resimdeki iki kuştan kafesin dışındaki, diğerine nispeten özgürse de, uçmasıyla dengenin bozulmasına, sağdaki kafesin denize düşmesine ve kafesteki kuşun ölmesine sebebiyet vereceğinden, kafesin dışında olmasına rağmen uçamayan da bir kuş, aynı zamanda…

Uçma yetisine sahipken ‘uçamaması’, yetersizlik değil, bir tercih elbette. Sosyal, toplumsal sorumluluğu bir kenara…

Bırakalım dersem ne de güzel uzar laf, elinde özgürlük fırsatı olan bir kuşun gönlünce uçmasını destekleme edebiyatı yaparız mis gibi. Sonra bizim şu özgür kuşumuz göçer konar güzel bir âleme, hikâye oradan devam eder, alkış tutarız. Kamera, bizim kuşun-nasıl da sahiplendik hemen- havada nasıl taklalar attığını, uzaklara nasıl da hevesle uçtuğunu göstermek üzre yükselmişken, görüş alanımızdan çıkar diğer kafesteki kuş da, biz de rahatlarız. Sonra yine buralardan geçesi tutar belki, biz de bakarız ki diğer kafes yok tahterevallide, kendi kendimize ‘biri kurtarmıştır herhalde’ der geçeriz, hatta “Güzel öldü(ler)” diyenlerimiz bile çıkar... “O tahterevallinin ne işi var orada, kafesleri kuşları kim koydu, biri içerde biri dışarıda niye, şu monoton hayatta biraz da heyecan olsun diye mi kurulu bu düzenek”, onu da bir başka ömrümüzde sorarız hem…

Bırakalım deseydim sahi, ne de güzel uzardı laf. Başını kuma gömen devekuşunu hatırlardık da, bize hikâyenin gerisinden hiç bahsedilmediğinden, aldığı ilk nefesle ciğerlerine kum dolacağı gelmezdi aklımıza. Sonra nefesini tutmayı öğrenirdi devekuşu. Yaşamsa bunun adı, ciğerleri ufalır, ufalır, bir gün yetmezdi nefesi… Korkuyla çıkarırdı başını kumdan, etrafına üşüşen akbabaları görürdü. Öksürük tutmasa, koşabilirdi de belki, ya da başını o kuma hiç sokmamış olsa, eskisi gibi dinç olsa, şimdiki aklı olsa…

Demem o ki, başımızı ille de sokacaksak kumun içine, şnorkelimizi de almayı unutmayalım ki, bir gün olur ya yeniden yüzleşecek olursak dünyayla, nefessiz ve ilgisiz kalmışlıktan kızarmasın yüzümüz, kalalım o kumun içinde… :)

Ve yine demem o ki, salt uçup, şunu yapıp, bunu olup mutlu olmaksa dilediğimiz, bir taktiktir bu da, kıstaslarımız ne denli azsa, o kadar kolaydır mutlu olmak… Kafesteki kuşu aklından geçirmeden mutlu mesut uçabilecek olan kuş, kafesinden havalanmadan, sırf diğer kuş gibi kafesin içinde değil de, dışında olduğu için de mutlu sayabilir kendini. Bunun bir de abartılmışlığı vardır ki tüm kıstaslardan arınıp, sırf dünyaya geldiği için kendini mutlu sayma halidir, takdir ister :) Hem zor değil ki kendi başına mutlu olmak, elbette az sınanmışlığı sebebiyle kalitesinden garanti veremeyerek…

Gevezeliğim yine üzerimde, affola, günün dileği hepimiz için geliyor: Başını kuma gömmeyi beceremeyen tüm devekuşlarına kaliteli mutluluklar dileklerimle… :)

Sevgiler, saygılar, selamlar…

Ilgıt Teyhani
29.05.10

3 yorum:

  1. en alttaki resimde pişmiş bir poz veren devekuşu sana; "az daha sade anlat, beynimin ne kadar olduğunu görmüyor musun?" der gibi bakmış, söyliyim. Bunun yanı sıra ilk resimcikteki çizgiler müsvettesi bana o kuşun bu basit makine problemini nasıl çözdüğü yönünde derin kaygılar ve endişeler ifade ediyor (endişe ve kaygı nasıl ifade ediliyorsa işte). Ha bütün bunlar bir tarafa "yazı nasıl yazı?" diye soracak olursan, sana tek bir şey söylüyorum Ilgıt; "İşte bu!"

    YanıtlaSil
  2. "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" eski yazılarına baktım da kanular her gün biraz daha sosyal sorumluluk bilinci çerçevesinde değişmiş mi ne? :)

    YanıtlaSil
  3. Şafak hakkaten o kuş onu der gibi bakıyor ya, ben de sen diyince fark ettim :) Resimdeki kuşa gelince, bundan sonra birine 'kuş beyinli' diyeceğimizde bir kez daha durup düşünelim derim :)
    Kutu, evet :) Reddetmeyince de hiç tadı olmadı ya dur çevirim lafı biraz: Algıda seçiciliğin güçlenmesi diyebiliriz bu duruma. Bir de sosyal bilinçle alakalı damlaları biriktirdiğim bardağın dolması :) Afiyet olsun :)

    YanıtlaSil