Hisarüstü’nden
herhangi bir yere gidiyorum. Trafiğin tıkalı olma ihtimalini hesaba katarak
erken çıkmışım evden. Hah, otobüs geldi, iyi bari, durakta geçen zaman ölü
zaman zaten. Kapıya üşüşme başladı. Kim önce binerse o erken gidecek. Otobüs
durduğu için arkasında araç trafiği oluşmaya başladı. Hadi çabuk olalım. Dünya
Göz’e kadar yol açık. Sonrası saate göre azıcık oynar.
Her iki yönde de
trafik ağır ağır akıyorsa Etiler’in vale trafiği başlamış demektir.
Hanımefendilerin beyefendilerin jiplerini durdurup, ıvırını zıvırını
toparlamasını ve valenin direksiyona geçişini bekliyoruz demektir. Ya da
yakışıklı bir abimiz aracını bir anda durdurmuş, az ilerideki büfeden bir
şeyler almaya inmiş olabilir. İnsanız ya, müsamaha göstericez.
Gidiş yönünde
trafik tıkalı ve gelişte hiç araba yoksa yolu dikine kesen bir trafik akıyor
demektir. 4 Levent’ten Bebek’e gidenler olabilir. Ya da gittiği yöne gitmekten
vazgeçip U dönüşü yapmaya çalışanlar olabilir. Çünkü sağdaki ilk sokağa sapıp
arkadan dolaşmak çok zahmetli. Çünkü yine insan olan biziz. (O dikine geçişleri
o daracık yola verende akıl yok zaten)
Levent’e kadar
ağır aksak gelmişken metroya bineyim de yetişeyim gideceğim yer hangi zıkkımsa
diyorum. Bazense o zıkkıma metrobüsle gidiliyor. Öyle olunca 2-3 durak daha Zincirlikuyu’ya
kadar köprü trafiği çekmek gerekiyor. Yani kaç dakika boyunca sinirlerine hakim
olmaya çalışacağın, zıkkımdan zıkkıma değişiyor. Trafiğe takılınca insan
agresifleşiyor çünkü, ondan zıkkıma dönüşüyor koca koca semtler.
Yeterince şanslıysam, metroyla gidilecek bir zıkkımdadır işim. Metroya biniyorum. Hacı Osman-Taksim metrosu nedir? Hacı Osman-Taksim metrosu, insanların yüzyüze oturduğu, ayakta bekleyenlerin de ne kadar kalabalık olursa olsun birbirine 15 cm’den fazla yaklaşmamaya büyük özen gösterdiği metro hattıdır. Yine yeterince şanslıysam ayakta bekleyen çok yok demektir ve insanların yüzlerini görebilirim. İnsanların yüzlerine sırayla baksan bile kimseyle gözgöze gelmeyeceğinden emin olduğun, çünkü herkesin bakışlarını bir noktaya kitlediği hattır Hacı Osman-Taksim metrosu.
Bazen o kadar
şanslı değilimdir ve metrobüse binmem gerekir. Metrobüse ilk binen de
sonrakilerden önce gider, tek bir farkla, önündekini en şiddetli ittirenin de
erken varma şansı vardır. Bir de oturacak yer kalmadı diye binmeyenler ama
kapının önünü işgal edenler vardır. Senin amuda kalkarak bile olsa o metrobüse
binmen gerekse, turnikeden koştur koştur gelip önce bu engelleri aşman gerekir.
Öyle kolay değil körüğünü yediğimin metrobüsüne binmek.
Bazen de eve
dönüş yolu oluyor ve metrobüsten Zincirlikuyu’da iniyorum. İki çıkış var,
Beşiktaş Balmumcu bir, Levent Sarıyer iki. Bana gereken Levent Sarıyer çıkışı. Bu
iki çıkış arasında da yaklaşık 20 metre boyunda 2-3 metre genişliğinde bir
yolda yürüyoruz. Fakat bu kumsalda ayaklarını şıpırdata şıpırdata yürümeye
benzemiyor. İnsan trafiğinde ani bir ağırlaşma. Çünkü sol kenarda bir iki sıra
yan durmuş insan karşıya gidecek metrobüse binmek için bekliyor. Geriye kalan
1-2 metreyi ise geliş ve gidiş yönü olan insanlar paylaşıyor. Hızlı yürüyen
biriysen ömründen ömür çalınıyor ve hangi zıkkım akıllının bu kaldırımı bu
kadar dar yaptığını, neden binecek olanların az ilerden binmesinin
sağlanmadığını, bir de şu önü boş olmasına rağmen hızlanmayan ablanın neyin
kafasını yaşadığını düşünürsün. Benim için şu iki çıkış arası, İstanbul
trafiğinin çok net minyatürüdür.
Metrobüsle Avcılar
yönünde gidiyorsan, AVMlere peşkeş çekilmiş, 15 katlı bloklarla yerleşme
alanına dönüştürülmüş yerleri görürsün. O pencerelerde yaşayan insanları
düşünürsün. Onların o pencerelerde de değil, içindeki kutularda barındığını,
çünkü iki iş günü arasında uyuması gerektiğini düşünürsün. Hafta sonunun, 5
iş günü çalışan biri için, dinlenme günleri olarak ayrıldığını, çünkü pazartesi tekrar
işe gidebilmek için o arada kafasını dağıtması ya da toparlaması işte her neyse,
onun gerektiğini düşünürsün. Fakat aslında, hafta sonunda kafanı dağıttın mı
topladın mı, ne zıkkım yaptın, kimsenin zerre kadar umrunda değildir.
Pazartesi günü işine git, çalış yeter. Hafta sonu tatilim var diye sevinirsin bi
de üstüne.
Metrobüsün
Okmeydanı Hastane durağında bugün bir yol çalışması vardı. Yolun kenarındaki
bir ağacın kepçe ile sökülüşü 45 saniye kadar sürdü. Kepçe önce ağacı karşısına
doğru eğdikçe eğdi. Sonra ağacın dallarına dolayıp başını, beri tarafa çekti. Sonra
da kökünden söktü. Oraya betonu döktüklerinden birkaç gün sonra, orada önceden
bir ağaç olduğunu, o kepçeyi kullanan operatör bile hatırlamayacak.
Bu da böyle bir
anımdı.