26 Şubat 2010 Cuma

Arı Vız Vız Vız

Bugün bir böcek resmi gördüm ve arılar geldi aklıma. Sonra arılı anılarım. Bizim evde küçüklüğümden beri en çok sözü geçen hayvan arı olmuştur. Haberleri izlerken yahut trafiği katledenler karşısında anılan eşek ve türlü kombinasyonlarını saymazsak tabi. –Kombinasyon kelimesini Türkçe’de yanlış kullanıyor olmamız da bir diğer hatırlatmadır, ama halka böyle mal olmuştur artık, şimdilik geçiyorum bunu :)-

Babam liseyi bir ziraat okulunda okuduğundan ve etinden, sütünden, ıvırından zıvırından çokça faydalandığımız hayvanların yaşama şekillerini detayıyla bildiğinden, yeri geldikçe engin bilgisini tatlı bir dille sunardı. Arının babamdaki yeri ise, gözden kaçmayacak denli ayrıydı.



Kovanın biricik kraliçe arısı, hepimizin tahmin edeceği üzere, erkek arılarla çiftleşiyor ve pek çok yumurta meydana getiriyordu. Bu yumurtalardan, döllenmemiş olanları, işçi arıları oluşturuyor ve bu işçi arılar, öyle sistemli çalışıyorlardı ki “arı gibi çalışkan” benzetmemizdeki ‘arı’ya isim babalığı yapıyordu. Döllenen yumurtalarsa normal şartlarda erkek arıları oluşturuyor ve bu erkek arılar neslin devamını sağlayan ‘damızlık’ rolünü üstleniyordu. Kış gelene kadar yetişen 30-40 tane erkek arıdan sağlıksız ya da önceden kalıp yaşlanmış olanları, işçi arılar tarafından ustaca öldürülüyor ve kovanın önüne sepetleniyorlardı. Kraliçe arıya kala kala 10 kadar erkek arı kalıyor ve bu kraliçeye kış boyu yetiyor da artıyordu.

Bazense işçi arılar, bu döllenen yumurtalardan birini arı sütü ile özel olarak besliyor ve bu yumurtadan yeni kraliçe arı çıkıyordu. İki karpuz bir koltuğa sığmaz misali, bu iki kraliçe arı ya savaşıyor, ya da biri yenilgiyi baştan kabul edip müridlerini de takıp peşine kovanı terk ediyordu. Küçüklüğümden beri bu hikayeyi bir kez olsun sıkılmadan ve her seferinde gözlerimi dehşetle açarak dinledim.

Hayranlıkla dinlediğim kısmı ise, sıcak ve rüzgarsız havalarda, kovandaki sirkülasyonu sağlamak için işçi arıların kovanın önüne yapışıp, deli gibi kanat çırptıkları sahneydi. Kendi rüzgarlarını, kendileri yapıyorlardı, bu mücadele inanılmazdı.

Babamın anlattıklarından hatırladıklarım bunlar. Akşam arılar hakkında tekrar konuşup ilginç gelen yeni şeyler olursa onları da ekleyeceğim. Şimdi de anlatmadan edemeyeceğim bir iki anımda sıra :)

Her hatırladığımda içimin bir tarafını pohpohladığım anı ile başlıyorum. Lise 2’nin yazındaydık sanırım. Denize gitmiştik. Çukurova Üniversitesi çalışanlarının haftalık tatil yaptığı, kimi öğrencilerininse para kazanmak maksatlı çalıştığı araştırma tesisine. Üniversite öğrencileriyle tanışmamın ardından, masa tenisi turnuvamıza hazırlandığımız bir vakitti. Karşımda bir oyuncu, yandaki masalara oturmuş bizi izleyen de 6 kişi falan. Maç iyi gidiyor gitmesine de etrafımda dolanan bir arı. Elimle kışkışladım önce, göremeyince de uzaklaştı gitti sandım. Tık, tık, tık, tık topa vururken bir yandan, ayaklarımın etrafında dolandığını fark ettim. “Bir dakika” dedim, ayağımı kaldırdım, arının 10 cm kadar üzerinde 540 derecelik dairesel bir hareket ve arıyı bir dakika dememin ardındaki 2 saniye içinde “çat” diye öldürdüm. Herkes şokta madem, “vay be ne güzel yaptım” diyip şoku azaltmaya gerek yok . Yandaki potansiyelleri de sayarsak 7 rakibim, tuş :) “Evet, devam edebiliriz! :)”

Diğeri de Hayat sularının şişelendiği Şeker Pınarı’na pikniğe gittiğimiz bir günden. Küçüktüm. Kebap yapmışız, yerde kilim serili, sofra hazır ve oturmaya yönelişim. Oturuşum. Topuğumda inceden ama ciddi bir acı. Arı için daha çok üzüldüm desem yeridir :)

Arılarla ilgili bilgilerin olduğu satırları, arıyı bir metafor kabul ederek, dününüzde bugününüzde yaşadığınız kimi olayların, hislerinizin tarifinde kullanmanızı öneririm. arıların yaşamı bu konuda iyi bir malzeme. Ben kraliçe arıların kapıştığı sahneden, iki küçücük arının kapışmasından çok daha büyük anlamlar çıkarmışımdır mesela.

Kraliçe arınız tek, erkek arılarınız sağlıklı, işçi arılarınız kontrolünüzde olsun inşallah :)

26.02.10

Arı Kestim

17 Şubat 2010 Çarşamba

Bak Bir Yazmış Bir Kışmış



Bir de bakmış,

Çok olmuş yazmayalı.

Ne varsa yazamadığı,

Yazmayalı, çok olmuş.

Dönmüş bakmış içine,

Olmuş, çok yazmayalı.

Bir dengedir tutturmuş,

Çok yazmayalı olmuş.

17.04.10