9 Ocak 2011 Pazar

Keşke Yalnız Bunun İçin...

Ne zamandır odamın boş kalan tek duvarına asmayı düşündüğüm bir takvim vardı. Takvimde her güne bir kutucuk ayrılmış olacaktı ve ben kendi “belirli gün ve haftalar”ımı oluşturacaktım. Hep aklımda taşıdığım tarihleri, bir takvime yerleştirmek... 3 Haziran ‘63-Nazım, 2 Haziran ‘91- Ahmed Arif, 13 Aralık ‘80- Erdal Eren… İnce post-it’lere yazıp yapışıtıracaktım bir bir. Ne var ki, kağıt ne kadar büyük de olsa 365 güne kutucuk kutucuk bölemeyeceğimi fark edip, fikrimi biraz demlenmeye, biraz da gelişmeye bırakmıştım. Oraya yazacağım bir önemli gün daha vardı ki, o günün bugün olduğunu saat 17:00 itibari ile fark etmek, hayıflanmama sebep oldu.

Kiminin “Üvercinka”sı, kiminin “Keşke Yalnız Bunun İçin Sevseydim Seni”si, kiminin “Fotoğraf”ı, kimininse "Sevda Sözleri"…

9 Ocak ’89 – Cemal Süreya…

Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası

Bir de yine sevgili çocuk
Biliyorsun kişi tutkularıyla
Yalnızlığını adlandırıyor o kadar

(Göçebe)


Bana hep anne özlemini anımsatır Cemal Süreya. “Annem çok küçükken öldü / Beni öp, sonra doğur beni”sine eşlik eder, annesinin daha yirmi üçünde vefatı ve üvey annesinin, küçük Cemalettin’in kız kardeşini saçlarından tutup kuyuya sarkıtışı…

Sonra gülümseyerek hatırladığım bir anıdır, ortaokuldayken, sevdiği kızıl saçlı Seniha için yazdığı “Kızıl Mısralar” başlıklı şiiri, arkadaşının “Yahu ne yapıyorsun sana komünist derler!” sözü üzerine, “Yeşil Mısralar”a dönüştürmesi…

Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu
Masmavi defterime kızıl satırlar doldu.


Seneler sonra evlenirler de Seniha ile. Hasan Basri’ye yazdıkları mektubun bir kelimesi Cemal’in, diğer kelimesi Seniha’nın, bir sonraki yine Cemal’in, ve sonra yine Seniha’nındır. Böyle sürer tüm mektup. Mektubun hayatlarımızdan elini eteğini epeyce çektiği şu yıllarda, mektup yazımına hala değer verenlerimizde bu belki “Nasıl aklıma gelmedi böyle yapmak, ama işte fazlaca özgün ve yapılmış bir kere…” etkisi yaratabilecek güzelliktedir.

Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum

(Gül)


Aşkı, “aynı masada mektuplaşmak” olarak tanımlayışıysa bende hep, şairin ne demek istediğini çözümleyeyim derken şiiri delik deşik etme korkusu ve duyarlığını nüksettiriyor. Yine kendi satırlarıyla varıyorum en net cevaba, ütopyasının “kendi mektubunun postacısı olan kız” oluşuyla.

Ama kadınlar, Tanrım,
Öyle sevdim ki onları,
Gelecek sefer
Dünyaya
Kadın olarak gelirsem,
Eşcinsel olurum.

(İnsan Gibi)


Magazinselliğe düşkünlüğümüz fazlasıyla karşılığını buluyor Cemal Süreya’da, onlarca kez âşık oluşu ve yaptığı beş evlilikle. Nazım hakkında edebileceği bir çift lafı varsa, birinin komünistin teki(!) vatan haini oluşu, diğerinin Piraye-Vera çekişmesi olacağından emin olunan bir nesilden, daha fazlasını beklemek, “çok bekle”tiyor… Eşi Zuhal Tekkanat için söyledikleri, “Aldanma ki şair sözü, elbet yalandır”ın ötesine geçiyor bende.

"Sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm, alnıma koydum, seni kutsadım."


Kırar sonra beni Süreya. Hani toplumcu şiirlerin der, parmakla sayarım. "Onlar için minibüs şarkısı" şiirini öpüp başımın üstüne koyarım.

Ulusçudurlar bunun kanıtı olarak viskiyi kâseyle içerler
Ama batılıdırlar da lahmacuna havyar sürecek kadar
...
Çincede demagoji olanağı var mıdır?
Arpaçay ne ilçedir?
Atçalı Kel Memet mi Manisalı Kör Bayram mı?
Yarın mı öbürgün mü?
Sorulardan korkarlar;
Yine de yanıtları hazırdır her şeye:
...dığı gibi, ...mekle birlikte, ...na karşın...
...


“Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” serisinin Sülünün Yüzü şiirinde sorduğu “Tanrım siz şu uzun Anadolu’yu çocukluk günlerinizde mi yarattınız?” sorusunu Afyon Garındaki şiirinde tekrarlayışı, ve o dizelerin o şiire de, Anadolu’ya da böylesi yakışıyor oluşu ise, hangi ruh halinde olursam olayım, beni hep içine alır.

Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı'dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sutyeni.

Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sutyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?

Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.


Son olarak, ölmeden bir gün önce değil fakat, ölümü için yazdığı o “Üstü Kalsın“ şiirinin hikayesi, en az o şiir kadar güçlü gelir.

“Üç yıl önce çok karamsardım. Kendime göre bir ömür uzunluğu biçmiştim. O şiir o’dur. Bunun için lokman hekim söylencesinden çıkış yaptım. Lokman Hekime uzun ömür verilmiş ve bunu kendisinin saptaması istenmiş. O da çok yaşayan bir kuşun, kartalın yaşam süresini temel almış. Kartalın 80 yıl yaşadığı varsayılıyormuş o çağda. Lokman hekim yedi kartalın hayatını ardı ardına yaşamış. 7x80=560. Beş yüz altmış yıl yaşamış. Ben de kendime kırlangıcı seçmiştim. Yedi kırlangıcın hayatını ardı ardına yaşamalıydım. Biliyorsun kırlangıç 9 yıl yaşar, gerisini hesapla işte.”

Hayattan 4 yıl alacağı kalmış Süreya’nın. Hayata verdiklerinin bir kısmınıysa, ara ara dönüp okuyoruz işte.

ikinci bir parıltı var senin bakışlarında
keşke yalnız bunun için sevseydim seni


Şair ölümü hüznümün bugünkü konuğusun Cemal Abi. Kendisini çok sevmesem de, Haydar Ergülen’in şiiri yakışıyor sanki üzerine, ne dersin?

Bu rakıyı diyorum Cemal abi
bu rakıyı içmek seninle
Kars'a gitmek gibiydi

Senin şiirinde diyorum Cemal abi
rakı uzun içilirdi
Kars'a uzun gidilirdi

Senden sonra diyorum Cemal abi
Kars'a şiir gitmiyor
Kars kısa, rakı tatsız
senden sonra şiirde
her şey dibe çöküyor
anla, öyle yalnızız



Ilgıt Teyhani
09.01.11