2 Haziran 2010 Çarşamba

Hatır, Gönül İşi

“Hatrından çıkaramadıkların değil, unuttuklarınsın.” demiştim bir arkadaşıma. Bizi en derinden etkileyen olaylara dair ayrıntıların kaybolması, beynimizin savunma mekanizmasıydı çünkü. Hatırlarsak azaptan yaşayamazdık ve doğa yaşayarak ölmemizden yanaydı çünkü. Şimdilerdeyse yeniden gözden geçiriyorum 'hatırladıklarımız’ mı yoksa ‘unuttuklarımız’ mı olduğumuzu.

Birey bazında ‘unuttuklarımız’ olduğumuz görüşündeyim halâ, çünkü bizi üzen ya da cesaret veren ne varsa hatırladığımız, hatırlıyorsak eğer bir hamle yapmamız gerektiğinde elimizi ayağımızı bağlayan ya da bizi yerimizde durdurmayan şeyi, ona karşı koymak da elimizde demektir. “Bir seferinde yine bunu yapmıştım da şu gelmişti başıma”mız varsa eğer, o şeyi yapmak ya da yapmamak arasında tutarlı bir akıl yürütebiliriz. İnatlaşabiliriz bu sayede, kendimizle, ancak hatırlıyorsak eğer, hangi yaşanmışlığın ya da yaşanmamışlığın etkisinde olduğumuzu.

(İyi) hatırlamadığımız ama bir zamanlar çok etkisinde kaldığımız bir deneyim söz konusu ise, ayrıntılar öyle silikleşmiştir ki, düşünüp de üzülmemek uğruna öyle arkalara itmiş, çağrışımları öyle engellemişizdir ki, bütün benzer vakalar birbirinden bağımsız hal alır. Neden sonuç ilişkisinden kopmuşuzdur, tutarlı öngörülerde bulunamayız. Dejavudur yaşadığımız ‘yeni’ ne varsa, bir yerlerden tanıdıktır bu olanlar ama netleşemeyiz bir türlü. Daha evvel hangi mantıksal dayanıklarımız sebep olduysa o hataya düşmemize, farkında olmadan yine aynı basamakları izleyip yine aynı sonuca varırız. Haliyle başımıza gelenler, unuttuklarımızdan beslenir ve sonunda yaşamımızı ele geçirir.

Toplum bazında ise, hangisi olduğumuzu bu son günlerde daha çok düşündüm işte. Aklıma sürekli Uğur Mumcu’nun bir köşe yazısında “Biz unutkan bir ulusuz. Olanları bitenleri çabuk unuturuz. Bugün yarın kanlı olaylar için yas tutarız, sonra, daha önceki olaylar gibi bu son kanlı olay da unutulur.” dediği geldi, kim bilir hangi kanlı olay için söylemişti bunları dedim, unutmamızdan korktum. “Değiliz işte, bak neleri unutmadık bunları da unutmayacağız” diyebilmek istedim, bilemedim.

Yalnız bu son İsrail olayına odaklanmadan-kesinlikle önemini yadsımaktan değil-, bu yazının genelleyici ruhuna yaraşır şekilde tüm hatrımızdakileri gözden geçirelim. Sen unutmadın, ben unutmadım ya peki kim unuttu devletlerin hain oyunlarını?

“Hatırlıyorum arkadaş, yaptığın katliamları, silahsız sivillere nicedir işkencedesin biliyorum, oyunlarına alet olmadılar başkalarını da etmeyecekler diye içeri tıktıklarını, yakıp yıktıklarını, öldürdüğün süründürdüğün susturduğun aydınlarımı, ‘asmayıp da beslediklerin’ kaldıysa eğer-ki kaldı- hepsini hatırlıyorum. Tarihi kendi fikrince yazdırdın, karalamaya yeltendin genç dimağlarımızı da ondan bu ‘unutkanlık’, ondan, bu dünyayı yadsımak, sürekli bir ayak uydurma çabası, senden gelen derdi buyredip ‘kendi’ derdimizde boğulduğumuz ondan, biliyorum. ‘Senden her şey beklenir’ diyemeyeceğim çirkinlikteyken sen, yaptıklarına alışamamak, normal karşılamamak ve tepkili kalmak için zorluyorum kendimi, güzeli unutmamak için… Unuttuklarım, sıradanlaştırdıklarım kuşatmasın diye çevremi, senden öğrendiğim sınava hazırlanma taktiklerini hayatıma işledim, sınavını verebilmek için… Okuyor, dinliyor, yazıyor, anlatıyorum… Sınıftan mı atarsın, tek ayak üstünde mi bekletirsin, sıfır mı verirsin, tutar yine ‘hak etti o’ mu dersin? Bir gün gel, neleri hak ettiğimizi karşılaştıralım, ama yenen, yiyen olsun bu sefer…” diyor bizim mahallenin Sakin’lerinden biri…

Sakin’le konuştum, hepinize selâmı var. “Ilgıt bi git başımdan, sınavlarına mı hazırlanıyorsun ne yaparsan yap, işim gücüm var” dediyse de başta, hatırlama taktiklerinden biri diye olsa gerek, yazıp yollamış bu satırları. Bu çocuk hiç sakinleşmeyecek galiba, adıyla tezat hislerle ömür geçirmek güzel olsa gerek…

Demem o ki, hayali kurulası, ‘uyuşup’ da unutulmayası, anılası, anlatılası güzelliklerin gerçek olması, yatağında çarşafının altına saklı mercimek tanesinden rahatsız olup uykusu bölünen prensesin rüyamıza girmesi ve hayra yorulması dileğiyle…

Ilgıt Teyhani
02.06.10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder