4 Haziran 2010 Cuma

"Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim"


2 haziranı 3 hazirana bağlayan gece, içimdeki ‘şair ölümü hüznü’, Nazım’a devretti yerini. Sanatı ve siyaseti üzerine düşündüm uzunca. Bir yerde adı geçtiğinde, duyulduğunda, genel anlamda Türkiye toplumunu rahatsız eden, kaş çattıran, anne karnındayken edinilmediği aşikar olan ama her nasılsa sorgulanıldığına inanılan, yahut da hiç sorgulanmadan hakkında yargılı olunan fikirleri,"Orda bir dur bakalım, ben karşıyım ona" dedirten kelimeleri ayıkladım zihnimde. ‘Rusya’ değil ama ‘Sovyet Rusya’ dedim, ‘sosyalist’ değil-o kadar- ama ‘komünist’ dedim… ‘Nazım’ dedim…

İleride ruhsal problemlere sebebiyet vermemek maksadıyla yeni doğmuş çocuğa ‘Satılmış’ adı konmasının yasaklandığı bir memlekette yaşayıp, "Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın / Yok edin insanın insana kulluğunu / Bu dâvet bizim..." diyen şairin başına gelenleri düşündüm, gözlemlerini en yerinde sözcüklerle sunması ve yurdunun yeniden yapılandırılabileceği ‘inancı’ uğruna ne bedeller ödediğini… Can Yücel’in bu bahsettiğim Davet şiirine yanıtı geldi aklıma…

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi
Uzanan bu gayrımenkul
Bizim değil gayrı...


1951’de ‘vatan haini’ ilan edilerek vatandaşlıktan çıkarıldığı haberi, 2002’de resmi işlemlerin tamamlanmadığının anlaşılması üzerine bu sefer ‘resmen’ Türk vatandaşlığından çıkarılışı ve ölümünden 46 sene sonra, 2009’da tekrar ‘vatandaşlığa kabul edilişi’ geliyor aklıma, tarihsel bir bilgi olmanın ötesine geçerek...

İşte, bugünle beraber 47 yıl geçmiş aradan, Nazım şiir yazamayalı. Hani kimi isimler için “Öldürülmeseydi, asılmasaydı keşke de böyle sembol olmasaydı, kahraman kalmasaydı” deniyor ya, o sözün yersizliğinin kanıtıdır Nazım Hikmet’in 62’yi bulan yaşı ve kalp kriziyle sonlanan yaşamı.

“…
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...”
Nazım Hikmet / YİNE MEMLEKETİM ÜZERİNE SÖYLENMİŞTİR şiirinden

Nazım Hikmet’in onulmaz memleket hasreti bir yana, “dürüstçe neyi dillendirdi bu adam” diyorum da, gizlisiz saklısız şiirleri çıkıyor karşıma, ona ayak direyenlere tokat gibi, açık, net, ‘benim çıkınımdaki taşlar işte bu gördüklerin’ diyen.

“…
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
…”
Nazım Hikmet / YAŞAMAYA DAİR şiirinden

En güzel şeyin yaşamak olduğunu bilerek yaşamayı ölürcesine ciddiye almak, şu an bize ne kadar uzak geliyorsa, işte o kadar lekeli zihnimiz, ve tanımlı, at gözlüğüyle saçını arkaya attı sanan şahsın mutluluğu üzerinden…

"Türkiye’den ‘kaçmak’ mıydı çare, madem o kadar seviyordu memleketini, burada ölecekti" diyenleri zaten apayrı bir yana koyup, her tarafı ayna kaplı bir odaya buyrediyorum müsaadenizle. Zira kendileri aynı zamanda, ‘öldürülüp de kahramanlaşanların’ karşıtıdırlar, ki iki yolun da aynı yere vardığını görmez iken kendileriyle çelişirler. Üstüne üstlük "Adamların refah düzeyi ortada abi" diyerek, 'hazır gitmişken', bir başka memleketin geleceğine tuğla dizerek yaşlanan da, onlardır...

"Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!"


Son olarak söylemek istediğim, kendimce Nazım anmasını ölümünün ertesi gününe sarkıtmamı gerektiren geçen akşamki “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” oyununun ardından, oyuncuları ayakta alkışlarken aklıma gelen şey… Nazım’ın romanından uyarlanan ve iki saate yakın süre oynanan oyunun bitişinde, sahnede üç oyuncu ve on kadar sahne arkasında emeği geçmiş insan, elele tutuşmuş, seyirciye saygısını eğilerek sunarken, ve biz onları ayakta alkışlarken, onların karşısında bir de ben eğilmek ve teşekkürümü öylece sunmak istedim. Bunun topluca yapılması şu dövüş sporlarının birindeki karşılıklı selamlaşmayı canlandırdı gözümde ama, orada sanatçının mütevazılığını “Asıl biz teşekkür ederiz” der gibi karşılamak istedim. Nâzım, oradaydı... Sanatçının ve izleyicinin, okuyucunun, duyarlılığını yitirmediğini, yani sanatın yitmediğini görmek, oradaki herkesin umudu olmaya yeterdi.

Ve ben susayım artık, Nazım konuşsun, olanca kendiliğiyle…

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,

bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un

66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali

Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.

"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
Amerikan donanması, topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:

NÂZIM HİKMET VATAN HAİNLİĞİNE DEVAM EDİYOR, HÂLÂ!"


Saygılar, selamlar…

Ilgıt Teyhani
04.06.10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder