8 Ağustos 2010 Pazar

Gizli Öz'ne


Sol göğsünün altındaki o yara izini hatırlıyorum. Sormuştum ne izi olduğunu, “Yanık” demişti. Karın boşluğuna serili avuç içi büyüklüğünde bir yanığın öyküsü için oldukça kısa bir cevaptı. Küçüktüm ama biliyordum tepkilerinin ne manaya geldiğini, en hayranlıkla ve hevesle gözlemlediğimdi o, tanıyordum. Anılarını paylaşmayı normalde çok severdi, kimi zaman gülümseyerek anlatışına gözyaşları eşlik ederdi. Böyle durumlarda sesini biraz daha yükseltir, hafif kahkaha atar gibi konuşmaya çabalar, bastırmaya çalışırdı akanları. İlginç olsa anlatırdı, bu sefer konuşmasa daha iyiydi demek ki. Sormadım fazlasını.

Sonra, ‘konuşmasa daha iyi’lerini daha net kavradım. ‘Nedendi?’, ‘Nasıl oldu?’ dedikçe... Çalıştığı yerden de sorsam, özel bir yanıt vermekten kaçındığı noktalardı onlar. Detayını bilmediğinden değildi, insan anılarını bilmez mi? Yanıtları, aynı yoldan geçmiş herhangi birinden öğrenebileceklerimden ve hakkında yazılmış kitaplardan okuyabileceklerimden pek fazlası değildi. Çok okudum, çok şey izledim hakkında. Öyle bir zaman geldi ki, inanmak istemedim duyduklarıma, gördüklerime, yapılanlara. Bana anlatmak istemedikleri bunlarsa, bunları taşıyor olamazdı, ya da belki, dilerim olmasındı… Artık bir redde ihtiyaç duyuyordu ruhum. “Bunlar bunlar olmuş, öyle mi, orada mıymış, anlatıldığı gibi mi?” dedim, onu en yakından bilene. Konuşamadı, yutkundu, gözlerini kapatarak başıyla onayladı. Tekrar konuşmadık o konuda. Anlatılanların daha azı değildi yaşananlar…

Derken bir belgesel izlerken, döküldü gözlerimden, taşıdığım miras. “Hangisiydi acaba, şu mavi gömlekli olan mı, yoksa ellerini önünde kavuşturmuş olan mı?” anlamak için dikkat kesildiğim bir an, “Fark eder mi?” balyozu indiğinde beynime. Kalbim sıkıştı, ezildi desem, yeter mi tarifine?

İşte tam o esnada, o yara izini hiç unutmadığımı anladım. Ve anladım ki, ihtiyacım olan şey, tüm ayrıntıları bilmek değilmiş. Çünkü bazen susmak, soruyu boş bırakmak anlamına gelmezmiş. İhtiyaç duyduğumsa, gerçekliğinin tasdiki ya da reddi imiş, gerçekmiş.

Nazım’ın güzel dizelerini getirirken aklıma o yara izi, şimdilerde düşündüğüm, her ne ile ve nasıl yakıldı ise, yetmiş miydi karartmaya ‘sol memesinin altındaki cevahir’i…

Ilgıt Teyhani
08.08.10

1 yorum: