16 Nisan 2010 Cuma

İnsanlığın Şiiri

Çoktandır aklımda bloguma yeni bir girdi yapmak ama hazır bahsetmişken bir şeylerden ‘kayda’ değer olsun istiyor insan ve dilinin ucunda her zaman bir sözü olmayabiliyor. Bu ara çok okuma yapmamın da etkisi sanırım, bir değişime dönüşüme uğradığımı hissediyorum. Salonda koşarken banttan inip 'dur bakim bir tartılayım kaç kilo vermişim' demeyiz ya hani, onun gibi bir şey sanırım bu. Koşu devam etsin istiyorum yalnızca, vakti gelince duracağımdır diyorum.

Pek sevmem başkalarının sözlerini kullanmayı, ama lafa giriş cümlesi olmaya yakışır bazı sözler vardır, kendi diyeceklerimize ön ayak olur. TK hocalarımızdan birinden duyduğum bu çeşit bir cümle aklımda: “Yazar bahsedebileceği milyonlarca şey varken, neden bunu anlatmayı seçmiş diye sormalı kendimize.” Sanırım yazmanın, konuşmadan sohbetten en önemli farkı bu. Bir masada otururken sana ayrılan bir saatte pek çok konudan bahsedebilecekken, okunman durumunda sana ayrılan vakti daha verimli kullanman şart oluyor. Çünkü masadaki şahıs gözlerinin içine baka baka kalkıp gitmeyecektir muhtemelen ama yazını okumaktan her an cayabilir, dikkatini bir başka şeye yöneltebilir. Okunmak okunmamak kaygısıyla yazılmaz elbette, ama yazıyı okunur kılmak da yazanın sorumluluğudur bir yerde çünkü okur yüzünü görmediği, sesini duymadığı bir şahsa zaman ayırarak lütufta bulunmuştur. Yazanın kolay kolay haberinin dahi olmayacağı bir lütufta…

Bu lütfu hak eden şaire yazara ne mutlu. Var edebiyatımızda böyle, kaç tanesini saysam ille eksiğimin kalacağı. Can Yücel geliyor aklıma, bir görüşünü paylaşayım istedim. Can Yücel’e göre bütün şairler aynı şiire dize eklerler. İnsanlığın şiirini yazmaktadır tümü. Ancak insanlık son bulduğunda tamamlanacak bir şiirdir bu ve içinde insana dair her şeyi barındırır. Tarih tekerrür etmiştir, benzer şeyler yaşanmıştır, yalnız, dize tekrarına düşülmez, her şair kendinden bir şey katmıştır o tarihe. Kendi yaşamını da buna benzetiyor olsa gerek ki, şunu yazmış:

yaşamayı yaşamak istiyorum, demiştim,
neylersin ki bu damda bu dem
ayaklarımla uyaklarımda zincir,
böyle topal koşmakla geçiyor günlerim,
oysa -medhetmek gibi olmasın kendimi ama-
yaşamım benim en güzel şiirim.


Yazdığımız yazmadığımız bütün şiirler birbirine ulanır belki ömrümüzde. Kesikli değil hayatlarımız, malum, bir nedensellikle sürüyor. Taşlar yerine oturmuyor hissine kapıldığımızda da kendimize “neden bugün(üm) böyle?” diye sormamız ve doğrulukla yanıtlamaktan korkmamamız gerekiyor. Çünkü ancak o nedeni bulabildiğimizde, değiştirmek istediğimiz ne varsa ona karşı koyabilir hale geleceğizdir. Bazen kendimizi buluruz karşımızda ve kendimize karşı koymanın, bir dur demenin vaktinin geldiğini anlarız. Geriye de ‘nasıl’ ve ‘ne zaman’ kalıyor ki, yaşamımızın kalanı bunlarla şekilleniyor.

“İnsan kendi gibi olmak istediğinde mutluluğun özünü yakalar” demiş Erasmus. Kendiliğimizi seçmek elimizdeyken, doğru kararı verebilmemiz, doğru yanda durabilmemiz dileğiyle…

Şimdi dilimin ucunda bir soru: İnsanlığın şiirinde, doğrudan ya da dolaylı, kalemi eline aldın ya da almadın, hangi dizelerde payın var ve hangileri senin eserin?

Ilgıt Teyhani
16.04.10

1 yorum: