
Bazen bir heves yaklaşıyor yanıma, uzatıyor elindeki oyuncağı. Ben de bu sırada çoğunlukla, sevdiklerime çantamdan bir şeyler çıkarıp uzatmış oluyorum, üzeri hayvanlı yara bandı oluyor bazen bu, bazen rengârenk jelibonlar, bazen bonibon. Onlar gülümseyince ben de gülümsüyorum, içimdeki çocuk da takdir ediyor beni, beni seviyormuş, öyle dedi kaç sefer.
Bazen bir derdi oluyor da diyemiyor. Büzüştürüyor dudaklarını, bir masum oluyor ki ablası, abisi, hani yüzünü okşayıversen dökülecek gözlerinden inci taneleri. Düşünceli oluyorum işte ben de bu zamanlar. Elimi uzatmıyorum öyle hemen ki koyvermesin kendini ama, evlatları gurbette iyi mi, rahatı sağlığı yerinde mi diye düşünmekten her gece yatağında yarım saat dönmeden uyuyamayan anne babalar gibi oluyorum o böyle yapınca. O da gurbette çünkü. Onu buraya ben getirdim... İşte ses etmiyorum da, nesi var acaba, ne yapmalıyım diye düşünmeye başlıyorum. Düşündüğümü de çok belli ediyormuşum, öyle dedi arkadaşlar. Hakaret gibi geliyor bazen, gülesim de geliyor sonra, her an düşünmüyor muyum zaten diye. Yok işte bu başkaymış, gözlerimi dünyanın sol üst köşesinden sağ üst köşesine çeviriyormuşum, benden evvel fark ettiler.
Bazen çok kızıyor bana. Hatalarımı yüzüme vuruyor, hep de uyumadan önce yanımda kimsecikler yokken ben kafamı dağıtamazken yapıyor bunu. Hata yapmışım gibi geliyor ona da, dinletemiyorum işte bazen sebeplerimi. Kapatıyor kulaklarını ‘lalalala duymuyorum dinlemiyorum’ yapıyor. O sesini yükseltince böyle ben de istemdışı bir ‘cık’ yapıyorum. Kaçıyor ağzımdan o an. Daha duymadı kimseler, onunla benim aramda sır. Ben dışa vurunca kararlılığımı cık’lı bir dil, diş hareketiyle, susuyor, ilginç. Sonra izin veriyor uyumama.
Öyle tatlı istekleri var ki benden, keşke elimde olsa hepsini sunabilsem istiyorum, elimden gelenin fazlasından bile geçip, yalnız istediği kadarını. Ona da işte bazen yetmiyorum tek başına. İsteklerini değiştirmeye başladığında korkuyorum. Bir de bakıyorum nelerden nelerden vazgeçmiş. Sırtındaki fazlalıkları mı atıyor yoksa eksiliyor mu bilmiyorum…

Yaşlanma korkusu falan değil bu, hepimiz yaşlanıcaz bir gün-ömrümüz yeterse- de, ben zaten dünyadakilere yoruyorum kafamı, bir de onun beyazlamasın saçları. İçimde bir ömür seveceğim bir çocuk olsun, ona bakınca dünyanın beni büyüttüğünü anlayayım, o da torununun ninesine aşkıyla sevsin beni. Torun baldan tatlı derler ya, gayelerimden biri işte, içimdeki çocuğun yıllar sonra bir gün artık içimdeki torun olması.
Nasılsa o hep çocuk benim gözümde, bari eteğine yapışacağı bir ninesi olsun ilerde, annesinden gizli haylazlıklar yapalım.
İçimdeki çocuk, bekler misin anneannen olayım?
Ilgıt Teyhani
29.04.10